GİZLİ TEHLİKE ! KARACİĞER YAĞLANMASI

Alkolik olmayan karaciğer yağlanması toplumun %30 dan fazlasında görülen ve ileri aşamalarına kadar klinik olarak sessiz seyreden önemli bir sağlık problemidir.
Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Uzmanı
19.12.2024 13:20

Alkolik olmayan karaciğer yağlanması toplumun %30 dan fazlasında görülen ve ileri aşamalarına kadar klinik olarak sessiz seyreden önemli bir sağlık problemidir. Sessiz seyretmesi erken tanı konulmasındaki en önemli engeldir. Erken tanı, genelde rutin taramalarda tesadüfen karaciğer yağlanmasının saptanmasıyla olur. Bu durum problemin ilerleyerek karaciğer yetmezliğine kadar gidebilen daha ciddi sağlık problemlerine dönüşmesine neden olabilir. Ayrıca nonalkolik karaciğer yağlanması sadece karaciğeri ilgilendiren bir süreç değildir.  Hastalığı oluşturan fizyopatolojik süreçler aynı zamanda bu hastalarda toplumun %20 sinden fazlasını etkileyen safra kesesinde taş oluşumu ve binlerce hastada safra kesesinin alınmasıyla sonuçlanan sürecin de baş sorumlusudur. Ayrıca bu hastalarda diyabet, kardiyovasküler hastalık ve karsinom riski daha yüksektir. 

Alkolik olmayan yağlı karaciğer hastalığı, karaciğer yağ birikiminin ilaçlar, viral enfeksiyonlar, oto immün hastalıklar gibi sekonder nedenleri olmaksızın karaciğer görüntüleme veya biyopsi ile belirlenen %5 veya daha fazla hepatik steatozun varlığını içeren klinik bir tanıdır. Alkolik olmayan yağlı karaciğer hastalığı, basit steatozdan, fibrozlu veya fibrozsuz alkolik olmayan steatohepatite kadar olan bir spektrumda saptanabilir. Siroza ve hepatoselüler karsinomaya kadar ilerleyebilir.  

Karaciğer yağlanmasının dünya genelinde görülen obezite salgınına paralel olarak artış göstermesi dikkat çekicidir. Bazı etnik gruplarda daha fazla görülmesi bu ırksal ve etnik eşitsizliğin etiyolojisinde muhtemelen genetik, davranışsal ve sosyo-ekonomik faktörlerin katkılarını içerir. 

Etyopatogenezinde hormonal, beslenme ve genetik faktörler arasında kompleks bir etkileşim  bulunmaktadır.

Karaciğer yağlanmasında üzerinde durulan en önemli mekanizma insülin direncidir. insülin direncinin gelişmesi sonrasındaki net etki, karaciğer içi lipid birikiminin artması (steatoz) ve çok düşük yoğunluklu lipoprotein şeklinde vurgulanmış trigliserit sekresyonudur.

 

Beslenmenin rolü oldukça önemlidir. Beslenme şekli hem insülin direncini hem bağırsak florasını etkileyebilmektedir. Nonalkolik karaciğer yağlanması olan hastaların çoğunda metabolik sendrom bulunur. (açlık glikozu ≥ 100 mg/dL, kan basıncı ≥ 130/85, trigliseridler ≥ 150 mg/dL, HDL-C erkeklerde < 40 mg/dL veya kadınlarda < 50 mg/dL, bel çevresi erkeklerde > 102 cm veya kadınlarda 89 cm). Nonalkolik karaciğer yağlanması olan hastaların çoğunluğu, yüksek enerji alımı (aşırı beslenme) ile enerji harcaması arasındaki dengesizlikten kaynaklanan obezite sorunuyla karşı karşıyadır. Belirli makro besinlere yanıt olarak ödül merkezlerinin aktivasyonuyla birlikte, tokluk hissini artıran bağırsak kaynaklı hormonların (örn. glukagon benzeri peptit 1 (GLP-1)) sistemik olarak azalması ve açlığı uyaran bağırsak kaynaklı hormonların (örn. ghrelin) artması söz konusudur.  Bu değişiklikler dolaşımdaki trigliserit düzeylerinde artışla ilişkilidir ve dolayısıyla patogenezde rol oynarlar.

Bağırsak florasının rolü de son dönemlerde üzerinde çalışılan ve önemi vurgulanan bir faktördür. Mikrobiyota, gastrointestinal sistemdeki birincil besin sensörleridir ve diyet, nonalkolik karaciğer yağlanmalı hastalarda bağırsak bakteri kompozisyonunu düzenler.  Ortaya çıkan kanıtlar, bu hastalarda bakterilerin sistemik dolaşıma eriştiği ve hepatik steatozu ve inflamasyonu teşvik etmek için inflamatuar sitokinleri serbest bıraktığı bağırsak epitel sıkı bağlantılarının bozulduğunu göstermektedir. Ayrıca bağırsak florasının bozulmasıyla agresif hale gelen ve çoğalan candida albicans hem bağırsak duvarında hasarlanma ile aşırı geçirgen bağırsak sendromu oluşmasına hem de şeker tüketen bir canlı olduğundan şeker ihtiyacını arttırarak insülin direncini oluşmasına neden olur. 

Tanı için ultrasonografi, CT, MR görüntüleme yönetemleri kullanılır. Gastroenteroloji kliniklerinde hastalığı takibi açısından yapılan evrelemede halen karaciğer biopsisi altın standarttır. 

Klasik modern tıp açısından klinik belirtilerin sadece karaciğer yağlanmasının ileri evrelerinde ve hepatit bulguları oluştuğunda karının sağ üst kadranında ağrı, bulantı, iştahsızlık gibi belirtilerle ortaya çıktığı ifade edilir. 

Regülasyon tıbbı açısından ise karaciğer yağlanmasını gösteren pek çok erken klinik belirtiler ve muayene bulguları bulunmaktadır. Karaciğer yağlanmasının yarattığı disfonksiyona bağlı oluşan impulslar erken otonomik disreflektif bulgular ve segmental algetik belirtiler verebilmektedir. 

Kronik yorgunluk, duygusal instabilite ve kolay öfkelenme, uyku problemleri olması göbek çevresi ölçüsünün artması bize KC yağlanması olabileceğini gösteren ilk işaretlerdir. Vücudun sağ tarafında soğuk terleme, hava akımına ve soğuğa duyarlılık gibi otonomik disrefleksif belirtiler de karaciğer yağlanmasının en erken bulgularıdır. Karaciğerin segmental innervasyonuna bağlı olarak oluşan  geçmeyen veya tekrarlayan sağ omuz ağrısı, sırtın sağ tarafında ağrı, sağ temporo paryetal baş ağrısı, sağ bacak ön yüzünde ağrı ve hassasiyet karaciğer yağlanmasına bağlı disfonksiyonu gösterebilen algetik belirtilerdir. 

Klinik muayene açısından otonomik disrefleksif bulgular algetik işaretlerden daha erken ortaya çıktığından özellikle sağ gözde mydriazis ve sağ tarafta soğuk terleme bulguları karaciğer disfonksiyonu açısından en erken bulgulardır. Mackenzie'e göre, basınca duyarlı spinöz procesler genellikle aynı segmente ait bir iç organ bozukluğunun ilk belirtisidir. T6-T8 vertebraların spinöz proceslerindeki hassasiyet karaciğer disfonksiyonuna ait erken bulgulardır. Ayrıca ilgili segmente ait kaslarda tonus artışına bağlı oluşan tetik noktalar da muayenede saptanabilmektedir.

Regülasyon tıbbı bakış açısına göre yapı işlevi takip eder. Bu yüzden yapısal patoloji oluşmadan önce işlevsel bozukluk başlar, daha sonra yapısal bozukluk işlevsel bozukluğu takip eder. İşlevsel bozukluk ise klasik laboratuvar ve görüntüleme yöntemleri ile saptanamaz. Ancak bioenformatif analiz yöntemleri ile saptanabilir. Bu yüzden Kinezyolojik Kas Testleri (Applied Kinesiology), Kalp Atım Hızı Değişkenliği Yöntemi (HRV: Hearth Rate Variability), ElektroAkupunktur yöntemleri ile erken evrelerde karaciğer disfonksiyonlarını saptamak mümkün olabilmektedir.

Tedavide işlevsel bozukluğu düzeltmek için karaciğer segmentleri başta olmak üzere, disbiozis ve bağırsak işlev bozukluğu açısından bağırsak segmentleri ve bölgeyi etkileyen bozucu alanların da dahil edildiği bir nöralterapi uygulaması ana tedavi olmalıdır. Hormonal aksın regülasyonu da kronik stresin tedavisi açısından önemlidir. Nöralterapiye ilaveten bağırsak florasının desteklenmesi, özellikle şekerin kısıtlandığı antienflamatuar bir beslenme programı ve detoks programı ile kalıcı şifa sağlamak mümkün olabilmektedir.